İnsan İnsana Vesile midir?
Evimize yakın bir yerde küçük ve lezzetli ürünleri olan bir pastane var. Kaçamak yapmaya değer şeyler satıyorlar. Pastanenin girişinde de masalar var, klasik. İnsanlar otursun kaçamaklarını rahatça (!) yapabilsinler diye. Birkaç gün önce yine oraya gittiğimde o masalardan birine oturmuş ergen irisi iki arkadaşın konuşmalarına anlık kulak misafiri oldum.
Biri diğerine diyor ki; “Olm Networking diye bir şey varmış, önce onu yapmak gerekiyormuş.”
Dedim ki; Oooooyyyyy! =))
Bu konu hayatlarımızın tam ortasına konumlanmışken, sizlere “Networking” hakkında bir şeyler aktarmak “tereciye tere satmak” gibi gelse de ben başka bir bakışla yaklaşmaya çalışacağım. Umarım aklımdakileri doğru aktarmayı başarabilirim. Evet, Networking iş hayatında kullanılan fakat yavaş yavaş günlük dilde kendine yer bulan bir kavram. Fakat bana daha güzel bir sözü çağrıştırıyor; insan insana vesiledir.
Artık bu Anadolu deyişi midir, yoksa bir tasavvuf öğretisi midir bilinmez. Lakin çok sever ve inanırım. İnsanlar hayatlarına birilerini alır, birileriyle vedalaşır. Her zaman şekli bu kadar net olmasa da mekanizma böyledir. Çünkü herkesin ve her şeyin bir süresi vardır. Değişmez döngünün ta kendisi, tıpkı nefes almak gibi. Vermeden alamazsın, almadan veremezsin.
Her insanın kendi karakterine uygun bir yaşam alanına ihtiyacı vardır. Burada bir fiziksel yapıdan bahsetmiyorum. Ruhen ve fikren beslenmesine yardımcı olacak, kendiyle olmanın lezzetine varacağı bir ortamdan bahsediyorum. Kendisiyle olmanın lezzeti bir tarafa, asıl ihtiyacı olan ise topluluklardır. Gerçekte, insan topluluklar sayesinde etkileşime girerek varlığını sürdürebilir.
Bir insanın kendini tamamlayabilmesinin, ki buna “tekamül süreci” denir, en geçerli anahtarı zihnen ilerleyebilmesidir. Sürekli aynı konularda ve ortamda kalan bireyden ilerleyiş beklemek beyhude bir iyimserlikten başka bir şey değildir. Mevcut zihin yapısından, daha gelişmiş bir başka zihin seviyesine geçmek için sıçrama yapması gerekir. Bunun için birincil ve en önemli gereksinimi çevredir, yani diğer insanlar.
Çevre değiştirmenin veya yeni insanlar tanımanın en büyük katkısı çok kalabalık arkadaş listesine sahip olmak değil elbette. Sosyal medya hesabında ortalama bir rakamla 350 arkadaş olmasından da bahsetmiyorum. Demek istediğim birini tanımak sadece isim söyleyerek el sıkışmak olmamalı. Karşınızdakini keşfetmeli, hayat görüşü veya tercihleri hakkında fikir sahibi olmalısınız. Birine yakın olmak derisine kadar nüfuz etmenizi gerektirmez, fikir edinecek kadar tanımak olmalı bence, fazlası değil. Bu arada dostluk kavramıyla karıştırılmasın, o bambaşka bir seviye.
Bu denli bir tanıma gayretinin sonucu, tahmin edilenden daha büyük bir katkı yapacaktır.
O büyük katkı ise anlayışınızın daha büyük hacimde gelişmeye başlamasıdır. Bu çevre değişikliği sırasındaki her yeni tanışma, bir sonrası için daha toleranslı bir düşünce yapısı ve sükunetli bir özgüven sağlayacaktır.
İşte az önce bahsettiğim gelişmek için ihtiyaç duyulan, zihinsel sıçrama yapmayı sağlayacak olan sükûnet böyle gelişir. Çünkü insan bilmediğinden korkar, anlamadığını ise reddeder.
İnsanın hayattaki en büyük şansı çeşitliliktir. Konuşulan lisanlar çeşitli, bitkiler çeşitli, mevsimler bile çeşitli. Bu çeşitlilik içerisinde farklı karakterleri tanımak, alanımıza almak bu hayattaki muazzam bir şanstır. Çünkü çeşitlilik zihinsel zenginliği geliştirir, bakış açısını genişletir ve ardından dünyevi tamamlanışlar onu takip eder.
İster Networking deyin, ister vesile olmak. Ortaya konan gayret ve var olan çeşitlilik sayesinde kazanılan gelişimin, zenginliğin doğal sonucu olan “fayda”, önce kendinize ve sonrasında değdiğiniz her şeyi daha anlamlı daha yaşanabilir kılar.
Fayda uğruna ettiğiniz gayretler, daim olsun dostlar.